İnsan Alışkanlıkları
Sosyal bir varlık olan insanı hayvanlardan ayıran tek belirgin özellik ve ayrıcalık, düşünme yeteneğidir.
Fiziksel varlığını yönetecek zekâ gücüne sahip olan insan, bu gücünü yaşadığı ortamı kendi lehine kullanacağı üstünlük aracına dönüştürdüğünde, doğal dengenin diğer canlılar aleyhine, acımasızca bozulması kaçınılmaz hale gelir.
Kendi üstünlüğü ve ihtiyaçlarına geliştirdiği iştahla acımasızlaşan insan kendi yaşamı için bütün canlıları yok edecek kıyıma alışırken, göstermelik hayvan sevgisi ortaya koyması da başka bir alışkanlığın çelişkisidir.
Tanrıdan aldığı yetenekle, güç ve hareketlerini tanrı emir ve buyruğu dışında da kullanmaktan çekinmeyen insanın sığınağı, kendisini işlediği günahlardan kurtaracak sevapları çoğaltarak, dinsel inançlar etrafında ibadete harcadığı zamanı efektif yaşamdan daha fazla hale getirmektir.
Gerçi insana günahsız bir yaşam sürmenin tüm imkân ve düşünce gücünü bağışlayan tanrının, işlenmiş günahların ne kadarını tenzil edeceği bilinmez.
Ama Dinin birçok bilinmezliği arasında önemli olan insanın işlediği günahlardan arınmak için yaptığı sevapların yeterliliğine kendisini inandırmasıdır.
Ondan sonrası zaten birçoğunun bu dünyadan daha önemli gördüğü ve asıl hazırlığını yaptığı öteki dünyadaki hesap günü ve sonrasında gideceği hurilerle dolu cennetin düşleri süsleyen hülyası.
Akıl gücüyle, adalet ve hakkaniyetle bu dünyada yapacakları günahsız işler tanrı katında daha muteber olsa da, İnançlara yerleşmiş olan hesap günü tedirginliği bu dünyadan öteki dünyaya kadar sürecek korkusudur insan varlığının.
Kendisini dünya gerçekliğinden uzaklaştırıp, İnanç sınırını dini ideolojiyle zorlayanlarında,
İnsani değerler arasındaki geleneksel yaşama katkı yapan inanç gücünün iç dünya zenginliği ile yaşamsal mutluluk içindeki payını unutup,
Kendisinin üstün akıl sahibi olduğuna inandıkça toplum yaşamına zıt açıdan bakar hale gelip, aykırı düşünce, aykırı davranış ve bencil dürtülere teslim olanlarında iç içe yaşadığı, en yakın düşmanı Alışkanlıklarıdır.
İnsan yaşamının her aşamasında onun düşünce, dürtü ve eğilimlerini kontrol edip, doğru istikamet kazandıracak mekanizmalara ihtiyaç vardır. Bütün eğitim sistemleri de bu gerçek ışığında planlanır.
İnsana bencil düşünce ürünü olan en büyük kötülük kendisinden gelir.
Onu alışkanlıkların teslim aldığı varlık haline getiren disiplin dışı yaşam tarzındaki boşlukların virüs kaynağı kendisidir.
Aile yaşamıyla eğitim ve iş yaşamında kendisine denetim, denge ve ölçü kazandıracak mekanizmanın uzağında yetişen bireyler, zaman içinde onları yöneterek, teslim alıp, zihinlerine, ellerine, ayaklarına, iradelerine, zevklerine gözlerine ve genlerine pranga vuracak alışkanlıklara alışmaya başladıkça, ölçülü, dengeli ve gelişmeci yaşamdan uzaklaşmaya da ALIŞIRLAR.
Yetersizliklerine şahit olanların bakış açılarına da, alışırlar,
Kendilerini toplum değerlerinden uzaklaştırıp, sorumluluklarından kopartan yetersizliklere de alışırlar,
Zamanı gelip onları birinci mevkilerden indirecek şartlara da çok kolay alışırlar.
“Onlar, yaşlandıkça beyinlerini değil bedenlerini büyüten öküzler sınıfına girer”
ALIŞKANLIKLARIN Toplumsal yaşam üzerindeki etkileriyle, hayatımızın gidişindeki ağırlığını daha yakından tahlil edebilmek için aşağıdaki örnekler yeterli olmalıdır.
1- Gün ışığı ve aydınlığının yaşamına katacağı yenilik ve mücadele zevklerinden daha fazla eğilimi, uyku zamanını uzatmaya yatkın olanlar, sabah uykusuna teslimiyetiyle, tembelliğe alışıktır.
2- Okul iş ve randevusuna, gecikmeye alışanlar, alışkanlıklarını büyüttükçe zaman kavramını değersizleştiren zihin daralmasına da alışırlar. Onlar zaman yaratmaktan çok zaman tüketmenin alışkanlığına ulaştıkça, zamana değer katanlar sınıfından ayrılıp, zamandan değer çalanlar sınıfına geçerler.
3- Hayatın değişimine geliştireceği merakla, iç dünya zenginliğini büyütmek dururken, bilgiye bilime, değişim ve yeniliğe karşı durarak;
İnanç gücünü,
Sabır gücünü,
Zekâ yeteneğini tükettikçe, bireysel gücünü toplumsal irade haline getirme bilincinden de kopan insan yığınları haline gelip, siyaset cambazlarına temlik ettiği haklarından feragatle, önünde eğildiği çapsızlardan medet beklemeye alışırlar. Siyasetin beslendiği kaynaklar, bilinç, basiret ve irade yetersizliğinden sulandığı için siyaset, ülkemizde olduğu gibi kolay cambazlık alanı haline gelir.
4- Üretici birlikler kooperatifler, meslek odaları ve derneklerin tepesinde, yönetiminde, yirmi otuz yıldır oturan, oturduğu koltuğu Kıçına yapıştıkça, kendi erişilmezliğine inanç ve alışkanlık büyütenlerle, onu yerinde tutan dalkavuk yığınlarda zamanla onun yetersizliklerine alışırlar.
5- Ülkemizde otuz yıldır, değerinden fazla önemine alışan halkın oylarıyla Milletvekili seçilen muhteremler var. Her defasında halktan güven almaya alışmış, halkı da oy vermeye alıştırmış. Sonrasında, halka verdiği sözlerin içini dolduracak, ödevlere odaklanıp, kapasitesindeki boşlukları giderecek tekniğe ve dirayete yönelmesi gerektiği halde, çevresini kankalar ve çapsızlarla doldurup, Başkanım dalkavukluğuna indirgediği siyasi Misyona alışmış, demokrasi aşığı, Atatürkçü, özgürlükçü, solcu “Belediye Başkanlarımız” var ülkemizde.
6- Belediye himayeli konut kooperatiflerinde fakir yoksul üyelerin boğazından kestiği paralarla ödediği aidatlardan kooperatif yöneticisi yaptığı yandaşlarına maaş dağıtan sosyal demokrat Belediye Başkanı var. Kooperatif dağıtmaya alıştıkça, cebine havadan para koyanlarda almaya alıştığı gibi aidat ödeyenlerde gelecek baharlara erteledikleri umutlarını tazelemeye alışmaktadır.
7- Bu sosyal adalet aşığı siyasetçilerin, alışkanlıklarının vahameti halka verdikleri zararın boyutunun anlaşıldığı, bir sonraki seçimde ortaya çıkmaktadır ne yazık ki. Ondan sonrasında yeniden seçilmese de zaten siyasilerin yeni Misyona ihtiyacı kalmayacak çünkü bedeni beyninden büyük dalkavukların Başkanım yalakalığı yeterli gelecektir artık.
Vatandaşının yolunu, kaldırımını yapamazken, kendilerini siyaset kurnazlığına alıştırarak, halkın gönlüne girmeden önce genlerine girecek cinlikle özel ziyaret timleri kurup, kamu kaynaklarını gerçek emekçilere değil yandaşlarına dağıtmakta olan Belediye başkanları var. Onlarda kendilerini suça alıştıran afyonlamalara alışmaktadırlar.
Eğer sayacak olursak, bu örneklerden daha binlerce çoğaltmak mümkündür toplumsal yaşamımızda.
Okulda öğrenciyi, işyerinde personeli, evinde çocuğunu azarlamaya alışanlar, toplum barışını dinamitleyen gelecekteki tehlikelerin korkusuna da toplumsal alışkanlık yaratırlar.
Korkulu alışkanlıklar arasındaki madde bağımlılığının nedenlerine de iyi bakmak gerekir.
Aile Planlamasının önüne din engeli koyup, günah sayan, siyasi anlayış, artan nüfusa yetecek imkân yaratamadığı için sürekli artış gösteren yoksul kesimler arasından kafası dağınık, psikolojisi bozuk ama alışkanlıkları yüksek bireyler yaratıldığını görememektedir.
Sakat düşünce ve alışkanlıklara sahip toplum yapısına kaynaklık eden nedenleri görmezden gelen zihniyet, aileden başlayarak, topluma yayıldıkça yozlaşma ve suça eğilimi artıran gidişatın çözümünü içkiye karşı dini inanç tepkisini harekete geçirmekte aramaktadır.
Ülkemiz hızlı gelişmekle birlikte, kendi dinamikleriyle büyütüp, derinleştirdiği çelişkilere sahiptir.
Toplum yaşamını etkileyen bu çelişkilere kültürel ve ekonomik çözümler yaratılıp, uygulanmalıdır.
Aksi halde alışkanlıkları kendisini hayata bağlayan başta inanç gücüyle, iç dünya zenginliğini aşan toplumlar, önce değerlerini, sonra ülkülerini, sonra iradelerini ve daha sonra da şahsiyetleriyle geleceklerini tüketirler.
SON SÖZ: Alışkanlıklar önce duyulmayan, sonra kırılmayan zincirler gibidir!
Doç. Dr. Feyzullah AYADENK